Post Modern Çağda Post Dergiciliği ve “POST ÖYKÜ” Kurnazlığı

Ülke edebiyatı son on yıldır toparlanamayacak bir şekilde dağılıyor. Genel ülke anlayışı , edebiyat alanında bile bir çürümeye neden oluyor ama çoğumuz bu durumun farkında bile değiliz. Üretmek yerine hali hazırda “fenomenler edebiyatı” seviyesine inmiş Türk Edebiyatı’nı tüketmek bize çok daha kolay geliyor.

“Şiir sokakta” gibi Twitter-Instagram hashtagleri ile yücelttiklerini düşündükleri yazarlar, aylık trend oranına göre veya ölüm yıl dönümü tarihlerine göre bir dergi kapağında yer alıyorlar. Yetkili dergi büyüklerimiz için bu durum bir nevi görev anlamına geliyor. Kendilerine göre bu, kült yazarları anmanın bir yolu . Dergi kapağında yer alan bir sözü Twitter’dan alıp ve altına Can Yücel yazılarak yayınlanması, sonra sözün ona ait olmadığını ise yine Twitter üzerinden fark etmeleri onların kafasız, ot beyinli veya tasasız ahmaklar olduklarını göstermez. Tüm yaşananlar sadece ufak bir yanlış anlaşılmadan başka bir şey değildir . Edebiyat onlar için üründür ve üründen memnun kalmayan bir müşteriye yapılması gerekildiği gibi ürünü iade edip yenisini alabilirsiniz denilebilir. Bunu önemsemeyebilirsiniz ama yaptığınız iş, kültür ve edebiyat tarihi üzerine ise insanlara müşteri-esnaf muamelesi yapmak komik bir durumdan başka bir şey değildir. Sözde Türk edebiyatına hayırlı bir iş yapıyorlar. Türk ve dünya edebiyatını hap haline getirip, bizlere yutturuyorlar. Koca koca kitapları okumaya ne gerek var! Bu ağır yükü sizin için hafifletiyorlar. Birkaç anlamlı alıntı ve şatafatlı bir çizim yeter de artar. Sizden tek istedikleri paranız ve layklamanız.

Bunca güzel(!) işin yanında son zamanlarda yükselişe geçen iki, yeni tür var edebiyatımızda; biri Wattpad yazarlığı dediğimiz ulu bir tür, bunun içine Instagram fenomenleri de dahil edilebilir. Diğeri ise son zamanlarda inanılmaz bir yükselişi olan ve satış oranları yüksek olan yandaş yazarcılık. Bu tür içinde ne yazdığınız veya ne yazacağınız önemli değil, tıpkı Wattpad ve fenomenler edebiyatında olduğu gibi. Yapacağınız birçok şeyin önemi yok hatta, suya sabuna dokunmayın yeter; zaten basacağınız kitabın büyük bir bölümü devlet veya devlete bağlı kurumlar tarafından bir şekilde desteklenecek (satın alınacak) vb.

Tüm bunların yanında inanılmaz şekilde büyüyen edebiyat alanlarımızdan biri de tabi ki dergicilik.

“Yeni çıkan bir dergi, var olan dergicilik anlayışını yerle bir etmeyecekse çıkmasına pek de gerek yoktur.”

Bu cümle OT dergisinin kurucusu yani tek tip dergiciliğin öncüsü olan kişi Metin Üstündağ’a ait. Kurulan cümleye bakıldığında aslında gayet havalı, ama günümüz edebiyatının kendisi gibi altı boş. Benzeri birçok dergide böyle cümleler görebilirsiniz. Aklınıza ilk gelecek olan dergiler KAFA, Bavul vs. Bu dergilerin içinde benim de çok değerli bulduğum insanlar var. Zaten burada çöpe attığımız şey dergi değil, yapılan dergicilik.

Tek tip dergicilikten, yavaş yavaş tek tip edebiyat yolunda ilerlediğimizi söylemek zorundayım. Biraz gazete ve haber takip ediyorsanız  hatırlayacağınız gibi Turkuvaz Medya birçok firmayı satın aldı. Kapattı. Sonuç olarak artık bütün işler ellerinde. Türk Edebiyatı bir tür denetlenme dönemine girdi desek sanırım yanlış olmaz. Askere gidenler bilir, yazdığınız veya alacağınız mektubu önce komutanlar kontrol eder. Sizce yazdıklarınızı artık tek bir kişinin, tek bir kurumun, şirketin kontrol etmesi Türk edebiyatını nasıl bir konuma getirecek? Olay basılması değil, bunu zaten yapıyoruz. Piyasaya oynamak istemeyen, okunma derdi taşıyan insanların pek çoğu bu yüzden fanzin çıkarıyor. Kitap olarak bastırıp dağıtanlar da var. Kimimiz fankit diyor, kimimiz başka şey. Bandrollü basacağım derseniz yine basarsınız. Peki nerede satacaksınız? Nasıl dağıtacaksınız? Yine dönüp dolaşıp aynı tezgaha uğramak zorundasınız (ama bu geldiğiniz en güzel tezgah değil, haberiniz olsun). Özgür edebiyat isteğiniz çayın yanına bisküvi olur ancak.

Tüm bu kurulan rahat ortamın taze çocuğu ise Albayrak Medya. Ketebe Kitap ve Dergicilik ismi ile kurulan yeni yayınevi benzer edebiyat görüşü demek isterdim ama benzer siyasi görüşte insanları bir araya getirdi. Tek elden ve tek sesli edebiyatçılık her geçen gün kendini daha fazla gösterecek ve buna karşı yapabileceğiniz pek bir şey yok. Üretmek dışında.

Bu tek elli ve tek sesli yayıncılığın ne gibi getirileri olacak, hemen bu konuya yakın zamanda olan bir örnek ile taçlandırmak istiyorum.

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada gördüğüm bir paylaşım dikkatimi çekti. Albayrak Medya grubunun çatısı altında yer alan ve bir süredir yayın hayatına devam eden öykü dergilerinden olan “Post Öykü” isimli dergi 25. sayılarında 2018 Hugo ve Nebula ödüllü “Welcome to Your Authentic Indian Experience” isimli öyküyü çevirip yayınlamışlar. Bir bilimkurgu takipçisi olarak böyle öykülere yer verilmesi şahane bir durum ama sıkıntılı olan bunu yapma şekilleri.

hugo 48383281_374259143330380_905854369897906176_n nebulaonshelf

Post Öykü Dergisi çevirdikleri öykünün yazarından, ajansından veya menajerinden herhangi bir izin almadan, öykünün haklarını sorgulamadan kafalarına göre çevirip, basıp geçmişler. İşin komik yanı övülen de çevirmen olmuş. Ülkemizde daha önce birçok çevirmen hatası gördük, bu çeviri becerisiyle alakalı bir hata değil. Mesela Ayrıntı Yayınlarının bastığı Marry Shelley tarafından yazılan “Frankenstein” kitabının çevirisi aslında İş Bankası’ndan alınıp basıldığı ortaya çıkmıştı. Bunlar yayınevleri için değil, önce Türk Edebiyatı sonra diğer çevirmenler için üzücü bir olay.

Dergiye, mail ve sosyal medya üzerinden ulaşmak istedim bu konuda bilgi almak için ama dönmeyi bırakın görmezden geldiler. Sanırım ülke taktiği bu oldu. Öykünün yazarı olan Rebecca Roanhorse ile daha önce iletişimim vardı. Kendisine bu durum hakkında bilgisi olup olmadığını sordum. Aldığım cevap ise beni hiç şaşırtmadı, kendisine ulaşılmadığını ve bilgisi olmadığını söyledi. Daha önce bu öyküyü Lagari Bilimkurgu adı altında gerçekleştirdiğimiz ücretsiz fankit serisi için basmayı düşünüp yazarından izin almıştık. Ücretsiz ve beklentisiz yaptığımız yayın için aldık bu izni. Tüm bunların yanında yaptıkları çevirinin ele alınan kültürden kopuk ve sansürlenmiş olması tam olarak yapılan veya gelecekte yapılmak istenilen çeviri geleneğinin kanıtıdır.

Öykünün çevirisi bitmiş kapak ve iç çizimleri yapılırken gördüğümüz bu olay ülke çapında dergiciliğin ne boyuta geldiğini görmemizi sağladı. Daha doğrusu tek el edebiyatın nereye gittiğini.

Tam olarak “Kadın amerigalı abi, nerden bilecek, nereden görecek yaaa” kafası ile yapılan bu iş, dergicilik gibi zamanında birçok değeri temsil etmiş,yayın türünde olması oldukça komik.

48962072_313816349473413_721172459797086208_n

Bahsi geçen derginin yayın yönetmeni olan Aykut Ertuğrul olayın geçtiği sayı içerisinde “Bir dergi neden kapanır?” isimli yazısı var. Aslında oldukça değerli bir yazı. Derginin ve yaptıkları işin değerinden ve onu taşımanın kutsallığından bahsetmiş. Tüm bunları söylerken, bu kutsallığa böyle yük bindirmek ne kadar doğru peki?

Bir dergi neden kapanır değil, bir dergi neden kapanmalıdır?

Bir dergi rahatlığa eriştiği zaman kapanmalıdır. Keyfine yapıldığı zaman kapanmalıdır. Bir derginin derdi olmadığı sürece vereceği pek bir şey yoktur. Bir şeyleri kendine göre yontmaya başladığı zaman kapanmalıdır. Hak, hukuk gibi kavramlardan bahsedip bir de cümlesine Hakk’ı ekleyip hak yiyorsa kapanmalıdır.

Ya da Metin Üstündağ’ın kurduğu cümleyi şöyle çevirebiliriz:

Yeni çıkan veya yayın hayatına devem eden bir dergi, var olan dergicilik anlayışına zarar veriyorsa artık çıkmasına gerek yoktur ve yayın hayatına son vermesi gerekir. Satılan bir mal, onun kaliteli olduğunu göstermez. Reklamının iyi yapıldığını gösterir. Belirli bir rahata erişmiş bir derginin dağıtım, (bu maddi zorluk döneminde) basım gibi konuları dert etmemesi bundan bahsetmemesi zaten o derginin tam olarak nerede durduğunu gösterir. Bir dergi ve edebiyat emekçisi döneminin hayatını yaptığı işlere aktarmıyorsa tam da bu yüzden bırakması gerekir. Edebiyat susmayı, görmezden gelmeyi kabul edemez. Edebiyat dilin söylemediği gerçekleri sahneler. Şimdi sahnenin neresinde duracağınıza karar vermeniz gerek. Oyuncu mu olacaksınız yoksa şakşakçı mı?

Bahsini ettiğim wattpad, fenomen yazar, tek tip dergi fedailerine ve rahatı yerinde olanlara…

Şimdi bi laykınızı alırım 😉

Yorum bırakın