Kritik: Akkor Fanzin (PDFli)

 

Çağımızın getirmiş olduğu sıkkınlığı ele almakla bu fanzini anlatmaya başlayabiliriz. Milenyum Çağı adı altında toplanan belki de birçok çağ atlattık. Teknoloji Çağı, Bilgi Çağı ve Yeni Edebiyat Çağları… O kadar hızlı yaşıyoruz ki bir çağı tamamlayamadan bir diğerinin içerisinde buluyoruz kendimizi. Kafalarımız karışıyor ve başı boş bir geçmişe dönüp bakıyoruz.

Anladığım kadarıyla, geçmişimize baktığımızdaki demirden yapılmış heykellerimizi pek beğenmiyoruz. Hüzünlerimiz, pişmanlıklarımız, kaçırdığımız fırsatlar ve nice kötü hisleri uyandıracak olan bu heykellere yeni şekiller vermek istiyoruz. Yeteri kadar ısıyı sağlamak için, bu heykelleri yakmaya başlıyoruz ve akkor hâline getiriyoruz. İşte bu fanzinin hikâyesi de buradan başlıyor. Geçmişimizin heykellerine şekil vermekten…

Hislerini tüm samimiyetleriyle ifade eden insanları mı arıyorsunuz? Akkor size bunu sunuyor. Şair olan düşüncenin öykülere bürünüşünü görüyoruz. Sonrasında ise, beğenilen eser paylaşımları ile tavsiyelerini de eksik etmiyor.

Fanzin edebiyatı ile nasıl tanıştınız? Bu akıma dahil olma isteği hangi noktadan yükseldi?

Herkese merhaba öncelikle. Ben fanzinden Hüseyin.  Akkor ailesi olarak Fanzin Apartmanı’na ve Serkan Üstündağ’a çok teşekkür ederiz, bize apartman dairelerinde yer verecekleri için. Bazı yazar arkadaşlarımız şehir dışında olduğundan, cevapları birlik hâlinde vermek sorun olur diye, sorularınıza cevap vermem için beni seçtiler. Fanzin edebiyatı ile yirmi yaşıma bastıktan sonra internet aracılığı ile tanıştım maalesef (Çoğumuz için aynı cevap.). Bulunduğum Gaziantep şehrinde sanata ve edebiyata rastlamak zor iştir. Ya da; varsa kendi içinde kaybolur pek parlayamadan. Biz de bu solgun, fabrika dumanları bol olan şehre biraz sanat ve edebiyat katalım dedik; bu amaçla yola çıktık. Aynı zamanda da içimizde birikmiş cümleleri insanlara aktaralım ve içimizdeki bu yığınla ölmeyelim diye de… “Peki, bunu nasıl samimi ve sokaklardan (halkın içinden) çıkmış bir şey olarak gösterebiliriz bu insanlara” diye düşünürken fanzin aklımıza geldi. Sanırım tam olarak da bu isteğimize bir cevap veriyordu. Samimi, sokaklardan çıkagelmiş ve özgür bir dünya…

Akkor Fanzin’i diğer fanzinlerden ayıran bir özelliği var mıdır?

Hayır, hiç de öyle bir özelliği yok. Normal fanzin işte 🙂 Sorarsak, her fanzinin bir başka fanzinden ayıran özellikleri vardır. Bu istemeden olur. Bizim tek farkımız, farklı olmaya çalışmamak diyebiliriz. Güzel ve aktarılması gereken neyse bizim için, onu aktarırız. Ha- belirgin bir özelliğimiz varsa; yazarlarımız ne yazmak istiyorsa onu yazar, tasarımcımız da ne istiyorsa onu yapar(Yazılan eserin anlamını yitirtmeyecek şekilde.).

İlk sayınızda tematik bir yapı gözlemlenmemekte. Yani, bir konuya ait farklı kişilerin sunduğu çalışmalar bir araya toplanmamış. Akkor için tematik yapı bizleri bekler mi, yoksa bu hâliyle devam edecek mi?

Bu hâliyle devam edecek gibi diyelim. Yukarıda belirttiğim gibi; kim ne istiyorsa onu yazar. Sürekli yazılacak şeyler ise öneriler ve yazar magazini diyebilirim. Ha- eklenecek şeyler olur mu, bilemiyorum doğrusu.

Fanzin içerisinde bulunan görseller kime ait? İnanılmaz derecede etkileyici görsel seçimleri yapılmış. Akkor olarak, görsel ifade konusunda ilerlemeyi düşünüyor musunuz?

“Görselleri ben seçtiim beeenn!!” diye bir çıkış yapmak istedim öncelikle 🙂 Konuya göre  görsel seçmek istiyoruz elbet. Anlam bizim için fazla önemli; görselde de olsa ki bu herkes için de önemlidir tabii. Ama kendimize verdiğimiz en büyük eleştiri: Aydınlatmak için çıktığımız yolda bu görsellerle biraz karartıcı hâle dönüşmemizdir. Bu kendiliğinden gelişti. Fanzini elimize aldığımızda “Neden böyle oldu?” diye sorduk kendimize 🙂 Belki de kendi iç dünyamızı aydınlatamadığımızdandır, bunun cevabı. Ama yine de aydınlığa…
Görsellerin kime ait olduğuna gelirsek: Yazar magazini köşesindeki Nazım Hikmet-Orhan Veli görselinin ve kapağımızın tasarımcı arkadaşımıza ait olduğunu, bir savaş fotoğrafı dışında geri kalan görsellerin; gördüğü rüyaları resmeden dâhi, acıklı ve korkunç ressam Zdzislaw Beksinski’ye ait olduğunu belirteyim (Görsellerin ilk sayıda kime ait olduğunu belirtmeme kararını almıştık, görsel bozukluk olmasın diye ama okuyuculara kolaylık olması adına; bundan sonra belirteceğiz gibi görünüyor.)

akkor fanzin görsel

Akkor olarak kemik bir kadro oluşturuldu mu yoksa ileriki sayılarda bizleri yeni isimler de karşılayacak mı? (Aslında bu soruda biraz da “Ben istesem; size yazı gönderebilir miyim?” saklı 🙂 )

İnanın bunun cevabı belirli değil hâlâ. Gidenimiz olur, gelenimiz olur, bu değişebilir ama belirteyim ki gelene her zaman kapımız açık. Belki yazar kadrosuna belki de oluşabilecek klasik ”Sizden Gelenler” köşesine. Bunu da yayınlar mısınız bilmiyorum ama çok da bir bok değiliz açıkçası; birilerinin yaptığı işi güzel bulmamak bizim haddimize değil. Bizim için yazılan şeyin gönülden olması yeterlidir. Yapmacık, sadece yazmak için yazılan şeylere uzağız, gerisi pek de önemli değil. Kelime ve anlam zenginliği çok da önemli değil. Anlatım bozuklukları, hatalar olabilir elbet. Bu işi redaktörümüz elinden, beyninden ve gözünden geldiğince düzeltmeye çalışır. Kimseden dil bilimcisi olmasını da beklemiyoruz. Bu ilk sayı tamamlandıktan sonra da maalesef bir çok hata gördük. Bu kendimize yaptığımız en büyük ikinci eleştiri oldu. Bunun sebebi ise, redaktörü belirlememek aynı zamanda hemen yapalım da bitsin, çok beklettik anlayışı oldu maalesef. Bunları bir dahaki sayıda olabildiğince aza indirgeyeceğiz. Acele etmeden, iyice gözden geçirerek…

Sizler için bir öykünün nasıl anlatıldığı mı yoksa öykünün konusunun ne olduğu mu daha önemlidir?

Haah en sevdiğim soru. 🙂 Fanzinin tek öykücüsü ben olduğumdan, burada gerile gerile cevap vereceğim 🙂 Hem nasıl anlatıldığı hem de konusu diyeyim ben buna. İkisi de bir bütünü oluşturur bunların. Konu mükemmel ama anlatımda pek bir şey yoksa bu gerçekten zararlı olabilir aynı zamanda anlatım iyi ve konu berbatsa. Bana sorarsanız sade, basit cümleler ile anlamı yakalamasını isterim. Anlam yakalamak için kelimelere işkence çektirmek değil. Rahat, akışkan ve sade. İsterse uzun isterse kısa ama sade. Çünkü laf kalabalığı ve anlam karmaşıklığı ile bir öykü yazmak; beyin yormanın verdiği sebepten, esas anlamı kaybettirmekten başka şey değildir. Elbette imgeler, söz sanatları ve bunlara bağlı olarak anlam yüceltmeler olabilir ama bunu yazdığınız şeyin olabileceği anlamı dışından çok da dışarı çıkarmamak gerekir. Bu sefer işin içine sululuk girer, ciddiyet gider ve anlam bozuldukça bozulur. Haa amaç bu ise bu işi güzelliği ile yapmak zor meseledir. Bir Yusuf Atılgan, Ferit Edgü daha kim istemez. Ama farkına varın; bütün bu usta öykücülerimiz de sade ve basit bir anlatımla, anlamın daniskasını gözler önüne sermektedir. Benim bahsettiğim de tam olarak budur.

Son olarak; fanzinseverlere buradan neler söylemek istersiniz?

Herkesi öykü dolusu kollarla kucaklıyorum. Bizim için eleştirileri e-mail kutumuza iletmeleri çok ama çok güzel olur. Dil ve anlam hatalarımızdan dolayı çok özür dileriz ve bunu amatörlerimize, ilk sayının getirdiği amatörlüğümüze vermenizi rica ederiz. Ha- vermezseniz de canınız var olsun ne diyelim.. 🙂 Yayımlanmasını istediğiniz eserlerinizi, önerilerinizi, kısacası; söylemek ya da aktarmak istediğiniz her şeyi buyurun, paylaşın bizimle ve kim olursanız olun.. Bizim iş atölyelerinden çıkan Yusuf’umuz, hastane koridorlarından gelen Umut’umuz, gazete sayfalarından fırlayan Mehmet’imiz… Tamam, yoruldum, saymayacağım. Kısacası; sokaklardan, insanlardan olan herkesiz. 🙂 Buyurun gelin.. 🙂 Öpüyorum, edebiyatla kalın.

FANZİN: Akkor Fanzin 1. Sayı (PDF İNDİR)

Yorum bırakın