Fanzinlerde PDF Yaklaşımı Ve Seçme Özgürlüğü

Koronavirüs zamanları sebebiyle, evlere kapandığımız bugünlerde fanzin camiasında bilindik bir konu tekrardan gündeme geldi. Fanzin PDF olur mu? 2020 yılı dünyasından bakıldığında bahsi açılan tartışma hayli vasat görünse de, mevzuya 90’lı yıllardan bakıldığında belirli bir zemine oturuyor. Elbet bu oturduğu zemin ne kadar günün ihtiyaçlarını ve eğilimlerini karşılıyor, okura ulaşma yolları açısından en işler yol hangisi, buna da bakılması gerekmekte. Ama şu var ki; herkesin okuyacağı fanzinden bir beklentisi var ve durum biraz da buna göre şekilleniyor.

Konunun en başından söylemem gerekirse ben de fanzinin basılı olanını tercih edenlerdenim. Yazılı neşriyatı hâlâ kâğıttan okumak gibi bir bağımlılığım var ve özellikle söz konusu fanzinler olduğunda bu istenci taşıyorum. Fanzini PDF olarak edinmişsem bile onun basılma ihtimali göz önünde bulundurularak dizayn edilmiş olmasını kendimce önemli buluyorum. Bu bir yönüyle “basılamamış bir fanzin” olma hissiyatını bende uyandırıyor ve kendine yakınlaştırıyor. Bazılarına bu söylediklerim eski kafalı olarak gelebilir ama fanzin açısından bakıldığında PDF olarak dağıtılsa bile, basılma ihtimali düşünülmemiş bir fanzin bana, internet üzerindeki herhangi bir web içerikten farklı gelmiyor. Bu perspektiften bakıldığında blog yayıncılığın daha iyi olduğunu düşünenlerdenim. En azından daha ulaşılabilir.

Kiminize bu düşüncelerim “fazla ayrıntı” gelse de daha bundan 5 sene öncesine kadar dizayn programlarıyla yapılan işlerin fanzin olup olmadığı tartışıldığı düşünülünce gelinen nokta hayli ileride görünüyor. Makas, uhu değmemiş işlerin fanzin guruları tarafından vaftiz edilmediği, sadece fotokopi makinelerinden çıkan işlerin (matbaa imkânları bu algının dışında bırakılırdı) fanzin olarak kabul edildiği günlerden bugünlere gelindiği düşünülünce durum hayli başka bir noktadan değerlendirile gelmiş durumda. Zaten yukarıda bahsettiğim tarifler de fanzin okuru olarak şahsi beklentilerimi yansıtmaktadır. Evvel zaman biçimciliği gibi bir dogma niyeti taşımamaktadır. Ayrıca başka bir nokta, bu PDF paylaşımlarına dair aksi görüş bildiren bazı toplamlar zamana uyum sağlama açsından arşivlerini paylaşıma açmış hatta PDF olarak paylaşıma açılan yeni fanzinleri alkışlamakta geri durmamışlardır.

Makas, uhudan devam edecek olursak, özellikle kolaj sanatı hayli sağlam işlerin ortaya konduğu, benim de çoğunlukla dijital ortamda gerçekleştirdiğim bir üretim biçimi. Nostaljik açıdan bakanlarınsa bu tür arayışlara, beklentilere girmeleri hayli normal. Kusurları, baskı hataları ve yer yer okuma zorluğu yaratan şekilleriyle güzel olan, okurlarını geçmişe götüren bir görünümü olduğu açık. Dizayn imkânlarının bu derece kolay ulaşılabilir olduğu bir zamandan bakıldığında hayli meşakkatli, emek isteyen bir yol fakat bu şeklin hoşuna giden kişiler tarafından yegâne biçim olarak addedilmesi, “ille de böyle olacak, diğerleri fanzin değil” denmesi hayli gülünçtü. Fanzini var eden nokta özgürlüğü ve özgünlüğüdür. Bu olgulara ulaşma çabasında kimi zaman tercih ettiği, kimi zaman özgürleşme yolunda feda ettikleridir.

“BIRAKINIZ YAPSINLAR, BIRAKINIZ ETSİNLER” mi?

Geçen günlerde parlayan mevzulardan biri de fanzinlerde “iyi edebiyat” tartışmasıydı. Kiltablet Fanzin söyleşimiz tarafından ortaya çıkan, üzerine çok kişi tarafından yazılıp çizilmese de, konu üzerinden aşırı yoruma varan, kapsamını hayli aşan yorumlar gördüğümü belirtmeliyim. Sarf edilenleri tek tek masaya yatırıp değerlendirmek yerine olduğu gibi düşüncelerimi ifade etmem yerinde olacaktır.

Fanzin çıkartan bir kişide veya toplamda ilk olarak gözlemlediğimiz şey bir derdi olduğu gerçeğidir (Bu dert skalasında bir tek “ekonomik” kaygıları konu dışında tutuyorum çünkü fanzin bir yayın türü olarak bu çabaların yeri değildir.)  Bu herhangi bir etki sebebiyle olabilir. Bireysel anlamda politik kaygılardan tutun, varoluşsal, duygusal hatta ailesel, toplumsal baskılar sebebiyle ortaya çıkan yazıların toplamından oluşan bir yayın türüdür ve basılması, dağılması dolaysız ve kolaydır. Kimseden onay almanız, abileri // ablaları araya sokmanız gerekmez.  Zaten eylem olarak “yazma gayreti” bu temelin üzerinden kendini inşa eder. Özellikle günümüz insanının iç sesini susturabilecek hayli araç ve argümana sahip olması yazma eylemini bir noktada değerli kılmaktadır.

Fanzin çıkartanların fanzinlerinde yazıyor olmanın yanında kendi görüşlerine göre bir metin anlayışları, edebiyat kaygıları da olması hayli doğaldır. Zaten iyi, güzel, kötü, çirkin gibi olgular özneldir ve bu öznellik içinde kendine yer bulamayan metinlerin olması da gayet normaldir. Fanzinlerde yazan toplamların kendi koydukları algı eşikleri üzerinden seçim yapması ve o tarz üretimlere yer vermesinden daha doğal bir şey göremediğimi söylemeliyim. Gelen her yazının basılmasının mümkün olmayacağı, sanırım herkes tarafından bilinmektedir. Kamu kaynakları aracılıyla bir yayın yapılmadığı sürece, içerik eleştirisi dışındaki tüm yargıları abes bulduğumun da altını çizmeliyim. Özellikle fanzin türünün basım, dağıtım kolaylıkları, sosyal medya aracılıyla kendini duyurma araçlarının ulaşılabilirliği düşünüldüğünde kısa yoldan “telaşa meal yok” diyebilirim.

Bu noktada kimsenin başlık üzerinden Adam Smith güzellemesi yaptığını düşünmüyorum. Bahsedilen eşik biçim, içerik açısından özgür, tür bakımından bazı gereksinimleri barındıran bir yapıdır ve bunlar da günün şartlarına bağlı olarak “tam manasıyla özgürlük” amaçlanarak yapılmaktadır. Misal, kâr amacı gütmemesi durumu fanzinin satılamaz, para kazandıramaz olduğundan değil, kazanç kaygısı üzerinden fanzinin şekil almaması, o yönde hareket etmemesi sebebiyledir ve kim ne derse desin kültür içinde yeri adeta kazınmıştır. Buna benzer işler yapan fanzin tüccarlarınınsa toplamın dışına itilerek yalnızlaştığı görülmektedir. Elbet burada bağımsız yayıncılık türleri olan booklet, artbook ve benzeri işleri saymadığımı belirtmek isterim. Çünkü bu tür üzerinden çıkan işlerin hiçbir zaman, genel kapsam bağlamında fanzin türü kadar baskın bir özgürlük istenci barındırmadığını belirterek, alıcısıyla kurduğu ilişkide dolaysız bir iletişim kurduğunu gözlemliyorum . Bu sebeple benzer üretimlerin fanzin adı altında yapılmadığı sürece yapılmasında bir problem görmüyorum.

Fanzine tür olarak kaldırabileceğinden ağır anlamlar yüklemek onu sahiplenilir kılmaktan ziyade itici bir form kazandıracağı kanaatindeyim. Kendini türleştirme sıkıntısından doğan Yeraltı Edebiyatı olgusunun ise zorlama bir yapı olduğunu düşünüyorum ve “yeraltı edebiyatı yoktur yeraltı yayınları vardır” diyorum. Kuşkusuz bu tartışmalar değerli ve kültür için önemli. Bu sebeple dilim döndüğünce kendi düşüncelerim çerçevesinde mevzuya katkıda bulunmak istedim. Sağlıkla kalın.

Fanzin Yürüyor!