Bir Gün Batarsan Şahsi Yaşamına Güneş Doğdu Demektir / Adem Fatih Kılıç Röportajı

Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada Adem Fatih Kılıç’ın çıkardığı fanzine denk geldim ve kendisiyle irtibata geçerek hem kendim hem de İzmir dağıtımı için istedim. Sağolsun o da gönderme inceliğini gösterdi. Samsunderground ismini taşıyan ve baştan aşağı kendi metinlerinin yer aldığı bu fanzinde kalemiyle tanışma imkânım oldu. Şiir türünde ürünler veren Adem Fatih’in satır aralarında hoş ayrıntılara rastlamak mümkün. Güzel zıtlıklar kurgulayarak cümlelerini dizmiş. Samsun vurgusu hayli güçlü. Birkaç gazete kupürü ile de renklendirdiği fanzin görülesi bir iş. Eline sağlık.

Fanzinde en dikkatimi çeken metin ise “genç dergici arkadaşlara tavsiyeler” başlığında yer alan 13 maddelik bir yazıydı. Bilindiği üzere Adem Fatih daha önce, gene Samsun’da Ah Dergi’yi çıkartan ekibin başındaydı ve 5 sayı devam eden basım maceraları 1. yılında son buldu. Şimdilerde oradan çıkarttıkları birikim ve birlikteliği Bağımsız Edebiyat Topluluğu adıyla sürdürme niyetindeler ve şehirde önemli bir boşluğu dolduracak gibi görünüyorlar.

Ben gene de bu genç dergiciler için kaleme aldığı yazıdan devam etmek ve birkaç soru yöneltmek istiyorum. Keyifli okumalar.

 

Ah Dergi’nin başlangıcından, çıkış atmosferinden biraz bahseder misin? Nasıl bir ortam ve istekle bir araya geldiniz?

Vaktiyle bir edebiyat dergisinde bulunduğum için o tozu yutmuşluğum vardı. Dergi kurma fikri uzunca kafamda gezindi durdu fakat vaktinin gelmesini bekledim, hevesle değil ciddi bir işin zeminini hazırlamak istiyordum. Derginin sosyal medya hesaplarını açtım, en yakın arkadaşlarıma benimle misiniz dedim ve çalışmaya başladım. Bir ekip kurmamız gerekiyordu, Samsun’daki edebiyat çevresi belli, onlarla oturup da dişe dokunur bir ekip kuramazdım, hepsi yaşını alan insanlar ve kendi aralarında ego savaşı hakim -birkaç ismi çekip alıyorum bu saydıklarımdan- onlarla yola çıksam istediğim hiçbir şeyi yapamazdım. Sıfırdan, hiç dergi tecrübesi olmayan fakat yine de edebiyatla içli dışlı gönüllü arkadaşlarla ekip kurdum. Onlar için de güzel bir tecrübe ve kaliteli anı biriktirme imkanıydı bu, okumanın ötesine geçebilecekleri önemli bir imkan. Oturduk, tanıştık. Samsun dışından kimseyi kemik kadroya dahil etmedim, sürekli irtibatta kalmamız gerekiyordu. İlk sayılar herkes heyecanını korudu fakat son bir-iki sayı birkaç arkadaşımla fazladan mesai yapmak zorunda kaldık, bu da bizi çok yordu.

ah dergi altay öktem

Baskı işlerinden tut ta, dizgi ve izin işleri oldukça meşakkatli bir süreç istiyor. Ne kadar yorucu ve maliyetli olabileceğini pek çok ilgili kişi tahmin ediyordur. Yaşadıklarınızdan biraz bahseder misin?

Baskı işleri sıkıntılı, bu işe güvende hissedeceğiniz bütçeyle girmiyorsanız işiniz zor. Matbaa’daki kişiyi görmüyorsunuz, telefonla veya maille derdinizi anlatmaya çalışıyorsunuz. Samsun’da imkanlar kısıtlı çünkü, kendimize göre bir matbaa bulamadık. Çalıştığımız matbaa tarafından dolandırıldığımız da oldu, çok ciddi paralar değil ama zar zor bir araya getiriliyor ve birden sıfıra dönmek zorunda kalıyorsunuz. Peşinde koştuk ama adam çalıştığımız iş yerini de dolandırmıştı, onlarla da kavga ettim, hatta sinirimden tehdit ettim çünkü çalışanının suçunu kabul etmiyordu. Çok zor, maddi imkansızlıklar, sizin büyük ve popüler bir yapı olmamanız.

 

Tavsiyelerinden alıntılarla devam etmek istiyorum. “Popüler yazarlar size ekmek vermez, sizden ekmeğinizi alırlar”. Bu cümleyi sana yazdıracak neler yaşadığını sorabilir miyim? Rica etsem bunu biraz açar mısın?

Ah tabakasındaki, taşradan sesini duyuran edebiyat dergileri diyebiliriz. Yani uzaktan merkeze dahil olan, İstanbul’a. Popüler yazarlarla vakit kaybediyorlar; mailler, telefonlar… onca uğraş. Bunun okurda olumlu tepki yapacağını sanıyorlar, şöyle düşünelim: zaten halihazırda müthiş bütçeler ve dağıtım imkanlarıyla hayatlarını sürdüren beş dergide yazan sevgili X yazar/şair, sizin derginizde yazdığında size bir getirisi olmayacak, derginiz de daha fazla satmayacak, zaten derginiz fazla satsın diye uğraşırsanız kapatın gitsin, samimi değil. Sayın X yazar/şair’in dolduracağı iki sayfayı, gerçekten iyi işler üreten ve adının duyulması gereken genç bir arkadaş ile doldurup ekmeği bölmek varken, o ekmeği popüler isimlere vermenin gereksiz olduğunu düşünüyorum. Derginin nerede olduğunu bilmesi önemli, kim olduğunu, kimler için çıktığını, ne söylemek istediğini. Böyle olmayınca dağınık ve hedefsiz bir iş çıkıyor ortaya.

samsunderground fanzin

Pusuda olan çakallara karşı dikkatli olunmasını dile getirmişsin. Bir derginin çakalları kimlerdir? İçinden geleni yapmak, söz konusu dergi olduğunda neden tedirgin edici? Fanzinler açısından bakıldığında böyle şeylere rastlanmamasını, en azından istediğini özgürce ortaya koyabilme rahatlığını neye bağlıyorsun?

Sizin içinizden geleni yapmanız mühim değil, dilediğinizi dilediğiniz gibi söyleyebilirsiniz, en azından benim için bu böyleydi. İşin maddi yönü müdür, insanların kindar oluşu ve son yıllarda birbirlerine olan güveni iyice yitirmeleri midir bilinmez. Herkes birbirinin işinde kötü ne, ne linç hammaddesi böyle bakıyor artık, kimse kimseyi kandırmasın. Samimiyetsiz dostluklarla dolu ne yazık ki edebiyat dünyası. Üzülüyorum ve kendime dönüp şunu diyorum hep: biz işimize bakalım*

Fanzinler kürsü olarak daha hür elbette ve fanzinciler daha sıkı bir dayanışma içinde, bunu biliyorum. Bunu da işin maddi çıkarının olmadığına ve zaten süregelene karşı olmasına bağlıyorum. Fanzinler olması gerektiği gibi ilerliyorlar ve önlerindeki engeli yazıyla, şiirle ezip yollarına devam edebilirler.

 

“iyi işler her zaman batar,bir gün batarsan şahsi yaşamına güneş doğdu demektir”

Kişinin batırdığı iyi bir işten (burada nitelenen şeyin bir yayıncılık faaliyeti olduğunu düşünüyorum) şahsi yaşamına güneş doğması arasında nasıl bir geçişten bahsedebiliriz? Bu batıştan senin kendine çıkardığın dersler nelerdir?

İflas beraberinde büyük dersler getirir, ne yapmayacağını bilmek ne yapacağını bilmekten daha iyidir. Her zaman olduğu gibi, popülaritenin hükmünden sıyrılıp işinin gerçekten sanata hizmeti sürdürmek olan edebiyat dergileri kaçı aramızda? Hala olanları da korumak ve yaşatmak konusunda sıkıntılar yaşıyoruz. Son olarak şunu eklemek istiyorum:

migroslarda dergi aramayın, birkaçı hariç.

 

Son olarak bir daha ki sefere, başka bir dergi çıkarma veya Ah Dergi’yi tekrardan ayağa kaldırma gibi bir çaba içine girer misin yoksa yayıncılık hayatına fanzin çıkartma üzerinden mi devam etmek istersin? Dergicilik deneyimin üzerinden baktığında fanzinleri ve ülkedeki fanzin toplamını nasıl değerlendiriyorsun?

Aslında bu konuda henüz bir fikrim yok. Ne zaman biteceğini bilmediğim bir dosya hazırlamaya başladım, şiir. Sadece onunla ilgilenmek istiyorum uzunca bir süre.

Taşrada çıkan dergilerinin büyük bir kısmı ciddi heveslerin getirisi, gezi sonrası taşradaki dergilerde de insanların şiir algısında da değişiklikler olduğunu düşünüyorum. Herkes birden ikinci yeni sever oldu fakat gezi yine de bu açıdan önemliydi. Edebiyat vitrine yanaştı, yeni parlak ışıklarıyla, bunu kullanan da çok oldu ama kolay yutan ve sindiren bir toplum olduğumuzu kabul etmemiz gerekiyor.

Bir tarafta da gerçekten yıllardır emek veren, çabasından ödün vermeyen yayınlar var, hatta birkaç dergi adı vermek istiyorum: Lirik Dergi, Koza Düşünce halihazırda yaşamasına ve yaşamını sürdürmesine en çok sevindiğim işler.

Fanzinlere gelince onlar sıkı bağlarıyla birbirlerine tutunuyorlar zaten, bölünen düşer. Fanzin Apartmanı da önemli bir görev üstleniyor burada, kolaylıklar dilerim size de.

İşimiz diple ve dip sonsuz, çok kazı ve çok emek lazım.

 

röportaj için teşekkür ederim, Samsun’dan selam.

 

 

Yorum bırakın